D VİTAMİNİ (1)

Vitaminler, vücutta üretilmeyen ve besinlerle dışarıdan alınan, metabolizma için gerekli biyolojik maddelerdir. D vitamini ise, vitamin olarak isimlendirilse de, aslında insan vücudunda yapılan bir hormondur. Yeterli güneş ışınına maruz kalındığında, insan vücudu D vitamini oluşturabilmektedir. Güneş ışığında bulunan ultraviole B (UVB) ışınlarının etkisi ile cildimizde bulunan bir tür kolesterol türevi, D vitaminine dönüşmeye başlar. Ciltte üretilen D vitamini (diğer ismi vitamin D3) kan yoluyla karaciğere taşınır ve orada birtakım işlemlerden geçer ve son durağı olan böbreğe geçerek, orada aktif D vitaminine dönüşür. Aktif D vitaminine dönüşmesi için, normal çalışan bir paratiroid bezi ve sağlam böbrekler gerekir. Sonuç olarak D vitaminin vücutta yapılıp, tam olarak işlev görür hale gelmesi için, güneş ışını, sağlıklı bir cilt, sağlıklı karaciğer, böbrek ve paratiroid organları gerekmektedir. İhtiyacımız olan D vitamininin büyük çoğunluğunu bu şekilde elde ederken, çok az bir kısmını gıdalardan almaktayız. Yapamadığımız veya alamadığımız durumda ise vitamin takviyelerine başvurmaktayız.

 

Ülkemizin bulunduğu enlemde vitamin D üretimi, en çok Mayıs ve Kasım ayları arasında gerçekleşmektedir. D vitamini üretimi için en uygun saat, 10:00 ile 15:00 arasında olmaktadır. Yeterli D vitamini yapmak için gerekli süre cilt rengi açık bir insanda 15 dakika iken, koyu ciltli bir insanda bu süre 3-4 kat daha uzun olabilir. Yaşlanma ile birlikte ciltte D vitamini yapımı azalmaktadır. Faktör düzeyi 15 ve üzeri güneş kremi kullanılması, güneş ışınlarının deriye ulaşmasını engellemekte ve D vitamini sentezini belirgin olarak azaltmaktadır. Örneğin 30 faktörlü bir krem kullanımı, ciltte D vitamini yapımını %95'den fazla azaltmaktadır. Ayrıca cam ve tül perde arkasından güneşlenme durumunda da vücudumuz D vitamini yapamaz. Öte yandan kişi ne kadar güneşte kalırsa kalsın, D vitamini yapımı toksik düzeylere ulaşmaz. Ciltte yapılan D vitamininin fazlası, yine ciltte takisterol ve lumisterol denilen etkisiz moleküllere dönüşür. Bu mekanizma, D vitamini zehirlenmesini önler. Öte yandan güneşlenmenin de zararları vardır ve bu konuya sonradan değinilecektir.

 

Önceleri yaşlılarda görülen güneşten sakınma durumu, artık güneş ışınlarının zararlı etkileri konusunda artan bilinç ve şehir yaşamının getirdiği zorunluluklar nedeni ile tüm toplumda görülmektedir. Özellikle şehir yaşamında kapalı mekanlarda geçirilen uzun zamanlar, dışarıda bulunulsa bile sıkışık ve çok katlı şehirleşme nedeniyle güneşe daha az maruz kalınması da D vitamini eksikliğinin artmasına neden olmaktadır. Özellikle güneşin en yoğun olduğu ve D vitamini üretiminin en belirgin olduğu saatlerde kapalı mekanlarda vakit geçirme veya bilinçli olarak güneşten kaçınma, ya da güneş ışınlarına karşı koruyucu krem kullanma gibi nedenlerle tüm toplumda D vitamini eksikliği sık görülür hale gelmiştir. D vitamini eksikliği ülke, bölge, mevsim, cilt rengi, yaş, kilo, yapılan iş ve pek çok faktöre göre değişmekle birlikte yapılan çalışmalar, toplumların %50-70'inde eksiklik olduğunu ortaya koymuş, hatta Amerikan siyahilerinde %90'u bulan rakamlar bildirilmiştir. 

D VİTAMİNİ (2)

D vitamini eksikliği yaygın olduğu için, birçok batı ülkesinde gıdalar D vitamini ile güçlendirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve kuzey Avrupa ülkeleri başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde diyetle alınan D vitamini takviyesinin büyük çoğunluğu süt, süt ürünleri ve tahıl ürünlerine katılan D vitamini ile sağlanmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde ise daha önce yapılan bu uygulamadan, çocuklarda yüksek D vitamini düzeyleri görülmesi üzerine vazgeçilmiştir. Ülkemizde ise gıdalara D vitamini takviyesi genelde yapılmamaktadır. D vitamini, bu kaynaklar dışında az miktarda yumurta sarısında, yoğun miktarda balık karaciğeri ve balık yağ dokusunda bulunmaktadır. Somon, sardalya, uskumru ve ton balığı gibi yağlı balıklarda bu düzey daha fazladır. Ancak çiftliklerde yetiştirilen balıklarda D vitamini düzeyi çok daha düşüktür. Diyetle alınan D vitamini, ince barsaklardan safra asitleri yardımı ile emilir, fazlası ise az bir miktarı karaciğerde, daha yoğun olarak ise yağ ve kas dokusunda depolanır.

 

Üretilen ve aktifleştirilen D vitamininin, vücutta birçok görevi bulunmakla birlikte en önemli görevi kas-iskelet sistemi üzerinedir. Barsaklardan kalsiyum ve fosfat emilmesini sağlayarak, böbreklerden kalsiyum ve fosfatın atılmasını engelleyerek kemik yapımı ve yenilenmesi için gerekli mineralleri temin eder. Kas hücresi içine kalsiyum geçişini sağlayarak kas gücünü arttırır. Bazı hormonların salgılamasını ve bağışıklık hücrelerinden mikrop öldürücü maddelerin salgılanmasını sağlar. Kalp kasının kasılması ve damarlar üzerine etkisi vardır. Meme, iskelet sistemi, barsaklar, lenf ve kan hücrelerinin anormal çoğalmasını engelleyebilir. Bu nedenlerle D vitamininin normal düzeylerde olmasının, kas gücünü arttırdığını, kemik erimesini ve kırıkları önlediğini, yaşlılarda düşmeleri azalttığını, bağışıklığı desteklediğini, otoimmün hastalıkları önlediğini biliyoruz. Ayrıca diyabet gibi metabolik hastalıkları, kalp hastalığını, inmeyi, bazı romatolojik hastalıkları ve kanserleri önlediğine dair bazı kanıtlar mevcuttur. Ancak bu olumlu etkilerin normal D vitamini seviyelerinde görüldüğü, aşırısının ve fazlasının faydalı olmadığı, hatta zararlı olabileceğini de vurgulamakta fayda vardır.

 

D vitamini düzeyi kanda ölçülebilmektedir. Kan testi ile bakılabilen, vücut D vitamini depolarını en iyi yansıtan hormon 25(OH)D vitaminidir. Bu hormonun kan düzeyi ölçülerek, vücuttaki D vitamini durumu hakkında bilgi sahibi olmak mümkündür. Bu düzey düşükse dışarıdan D vitamini takviyesi yapılır. Kandan ölçülen 25(OH)D vitamini düzeyi:

  • 10 ng/mL düzeyinin altında ise ciddi D vitamini eksikliği,
  • 10-20 ng/mL arasında ise orta düzeyde D vitamini eksikliği,
  • 20-30 ng/mL arasında ise hafif düzeyde D vitamini yetersizliği,

olarak tanımlanmaktadır. Ancak farklı laboratuvarlar, farklı birimlerde sonuç verebilmektedir. Yukarıdaki ölçüm değerlerinin biriminin “ng/mL” olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Genelde bu birim ve bu değerler kullanılmaktadır. Bazı laboratuvarlarda ise nmol/litre birimi ile sonuç verilmektedir. Bu birimi kullanan laboratuvarlarda, 25(OH)D vitamini düzeyi:

  • 25 nmol/litre altında ise ciddi D vitamini eksikliği,
  • 25-50 nmol/litre arasında ise orta düzeyde D vitamini eksikliği,
  • 50-75 nmol/litre ise hafif düzeyde D vitamini yetersizliği,

olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde özelikle medyada çok fazla yer bulan D vitamini ile ilgili değerlendirmelerde, bu birimler göz ardı edilirse yanlış bilgilendirmeye veya yönlendirmelere neden olabilmektedir. Örneğin 80 nmol/litre normal bir düzey iken, 80 ng/mL aşırı yüksek bir değerdir. Bu nedenle baktırdığınız D vitamini düzeyinin birimini mutlaka kontrol etmeniz, daha iyisi bu sonucu sizin değil hekiminizin değerlendirmesi daha uygun olacaktır.

D VİTAMİNİ (3)

Ülkemizde kullanılan D vitamini preparatları damla, tablet, suda eriyen tablet ve sprey şeklinde bulunmaktadır. Damlaların, bir damlasında yaklaşık 130, 600 veya 1000 IU D vitamini içerecek şekilde D vitamini bulunmaktadır. Tabletler ise tek başına veya kalsiyum, magnezyum ve çinko gibi diğer minerallerle zenginleştirilmiş olarak 200, 400, 600, 880, 1000, 1200 ve 2000 IU gibi değişik dozlarda bulunabilmektedir. Kalçadan yapılabilen ampul formları da mevcut olup bu formlar ağız yoluyla da verilebilmektedir. Ancak bu formların tek ampulünde 300.000 IU gibi çok yüksek miktarlar bulunmakta ve bilinçsizce ve kontrolsüz kullanılması D vitamini zehirlenmesine yol açabilmektedir. Bu nedenle ülkemizde artık bu formların reçetesiz satılması yasaklanmıştır. Bazı D vitamini ilaçlarında ise D vitamini dozu “mcg” birimi ile verilmiştir. 1 mcg D vitamini, 40 IU’ye tekabül etmektedir. Örneğin multivitamin preparatlarında genelde 5 mcg, yani 200 IU D vitamini bulunmaktadır. Bu da oldukça düşük bir doz olup D vitamini düzeyi bilinmeden bile kullanılabilecek güvenli bir dozdur. Ancak D vitamini eksikliği durumunda tedavi için yeterli olmayacaktır. D vitamininiz düşükse, kullandığınız bu multivitamine ayrıca D vitamini eklemek gerekebilecektir.

D vitamini dozu hekiminizce belirlenir. D vitamini seviyesini 30 ng/mL (75 nmol/litre)’nin üzerine çıkaracak yükleme dozu yapıldıktan sonra, bu seviyenin üzerinde tutacak idame dozu uygulanır. İlaç dozu, kişinin D vitamini yapım kapasitesini etkileyen birçok faktöre göre değişkenlik gösterebilir. Kış aylarında daha yüksek dozlar yaz aylarında ise daha düşük dozlar gerekebilir. Kişinin yaşam şekli, giyim tarzı, kilosu, hastalıkları, çalışma alanı, yaşadığı ve çalıştığı yer, hatta ten rengi bile bu dozların değişmesine sebep olabilecektir. İdame tedavide tüm yaş gruplarında D vitamini alımı günlük 4000 IU'yi geçmemelidir. Kan D vitamini düzeyi 88 ng/ml'yi geçtiği zaman böbreklerden kalsiyum atılımı artmaktadır, bu da böbreklerde taş yapımı riskini artırmaktadır. Kan düzeyi 150 ng/mL'yi geçtiğinde ise kanda kalsiyum yükselmesi ve buna bağlı kalpte ritim bozukluğuna kadar varabilen durumların görüldüğü D vitamini zehirlenmesi (D vitamin toksisitesi) oluşabilmektedir. Bu gibi durumlar hastaneye yatış gerektirebilecektir. Piyasada bulunan damla veya tablet şeklindeki ilaçlarla bu seviyelere ulaşmak çok olası değildir. Ancak sık aralıklarla özellikle sıvı D vitamini ilaçlarının ampullerini veya şişelerini tüketmek bu sonuca yol açabilecektir. İdeal kan D vitamini düzeyi 30-50 ng/mL (veya 75-125 nmol/litre) arasıdır. D vitamini eksikliği için kullanılan D vitamini preparatları aç ya da tok veya yemek arası kullanılabilir. 

Obezitesi olanlarda 2-3 kat daha yüksek dozlar gerekebilmektedir. Siroz gibi kronik karaciğer hastalıkları, nefrotik sendrom, kronik böbrek yetersizliği gibi böbrek hastalıkları, paratiroid yetmezliği ve bazı mantar, epilepsi, verem ve AIDS ilaçlarının kullanılması durumlarında D vitamini yapımı ve aktifleşmesi ya da etkisi bozulmaktadır. Bu gibi durumlarda yukarıda bahsi geçen dozlardan daha yüksek dozları kullanmak ya da aktif D vitamini kullanmak gerekebilmektedir. Barsak hastalığı gibi emilim sorunu olan çok nadir durumlarda kalçadan iğne şeklinde yapmak gerekebilmektedir. Doktorunuz bu gibi hastalıklarda zaten uygun doz ve ilacı reçete edecektir.

Peki D vitamini seviyesinin düşük olmasının, kas iskelet sistemi problemleri gibi iyi bilinen zararları, dışında ne gibi zararları olabilir? Bilimsel veriler bizlere bu konuda ne diyor? Yapılan bazı çalışmalarda vitamin D eksikliği ile kolon, prostat, meme ve pankreas gibi organların kanseri; tip 1 diyabet, romatoid artrit, crohn hastalığı, multiple skleroz gibi bazı otoimmün hastalıklar, verem gibi bazı enfeskiyon hastalıkları ve kalp krizi, hipertansiyon ve inme gibi kalp damar hastalıkları arasında ilişki olduğu saptanmıştır. Bazı çalışmalarda kan D vitamini düzeyinin normal aralıkta tutulmasının kanser görülmesini azalttığı bildirilmiştir. Ayrıca D vitamini takviyesi ile yaşam kalitesinde artış, ağrılarda azalma, yaşlılarda düşmelerde azalma, inme, kalp krizi ve bunlara bağlı ölümlerde azalma olduğu bildirilmiştir. Güneş etkisinin az olduğu İsveç-Norveç gibi ülkelerde, bebeklere rutin D vitamini uygulanmasının, bu ülkelerde tip 1 şeker hastalığı görülme oranını azalttığı gösterilmiştir. Bu bilimsel kanıtlar, atalarımızın “güneş girmeyen eve doktor girer” sözünü doğrular niteliktedir.

D vitaminini doğal yollarla oluşturmak için, saat 10:00 ile 15:00 arası 30 dk güneşlenmek yeterli olabilmektedir. D vitaminini doğal yollarla oluşturmak cazip görünse de, güneş ışınlarının, melanom başta olmak üzere diğer cilt kanseri tiplerine ve cilt lekelerine yol açtığı, bir takım kronik hastalıkları olumsuz etkilediği unutulmamalı ve özellikle yaşlılar, kalp, hipertansiyon ve diyabet hastaları bu konuda dikkatli olmalıdırlar. Bu nedenle özellikle bu riskli gruplarda D vitamini düzeyine bakılması ve eksikliğinde takviye edilmesi önerilmektedir.